Geçmişten geleceğe, tarihimizin altın sayfalarından biri olan Çanakkale, çağlar boyu anlatılması ve nesillerle aktarılması gereken bir değer…

ÇANAKKALE, BINYILLAR BOYUNCA farklı toplumların egemenliğinde kalmış, gerek mimarisinde gerek yaşamda onlardan izler taşıyor. 1970’li yıllardan itibaren yapılmaya başlayan ticari yatırımlarla ildeki geleneksel toplum yapısı yerini hızla modern kente bırakmıştı. Ticari yatırımlarla ulaşım kolaylaşmış ve şehrin görünümünün değişmesi böylece başlamıştır. Bugün Çanakkale Türkiye’nin en modern şehirlerinden biridir. Geniş kaldırımları, temiz caddeleri, bakımlı binaları ile örnek bir şehirdir.
Çanakkale ve diğer ilçeler tarihî ve doğal güzellikler bakımından oldukça zengin olmasına rağmen, bölge olması gerekenden oldukça az turist çekmektedir. Her yıl 25 Nisan’da düzenlenen Anzac Günü’nde Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelen binlerce turist bölgeye akın etmekte, turizm genellikle Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı Gelibolu, Truva Savaşı’na ev sahipliği yapmış Truva Antik Kenti ve Assos Antik
Kenti üzerine odaklıdır. Deniz turizmine uygun olmasına rağmen bu yönde bir yapılanma pek yoktur. Yine Çanakkale’de bulunan Gökçeada ve Bozcaada turist çekmektedir. Çanakkale ilinde 1963 yılından beri her yılın ağustos ayında Uluslararası Troia Festivali gerçekleşmekte, çeşitli sanatsal faaliyetler yapılmaktadır. Her
iki yılda bir düzenlenen Uluslararası Çanakkale Bienali de Çanakkale ilinin kültür, sanat ve turizmine katkı sağlamaya aday bir etkinliktir. İlin tek üniversitesi olan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin (ÇOMÜ) Çanakkale için özel bir önemi vardır. Şehir merkezi nüfusu 100.000 civarında olan Çanakkale’de üniversite öğrenci sayısı 33.500’ü, personel sayısı ise 3.000’i geçmektedir. Personel ailesi ile hesaplandığında ise Üniversite’nin öğrenci ve aileler ile birlikte ilde 45.000 nüfusu oluşturduğu görülür. Ayrıca üniversite 12 fakülte ve 20’den fazla yüksekokul ve enstitü ile ilin en önemli kamu kurumu ve istihdam kapısıdır.

Çanakkale Savaşı

Geçmişi ve geleceği harmanlayan şehir:ÇANAKKALEGeçmişi ve geleceği harmanlayan şehir:ÇANAKKALEGeçmişi ve geleceği harmanlayan şehir:ÇANAKKALEÇanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı içinde, tarihin en kanlı bölümü olarak bilinir. Türk’ün sayısız zafer, şan ve şerefle dolu tarihinin en parlak sayfasıdır. I.Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre önce, 1911-1912 yıllarında Osmanlı Devleti son Afrika topraklarını Italya’ya kaptırmış, 1912-1913 Balkan Hezimeti ise, Rumeli’deki son Türk hakimiyetini silip süpürmüştür. Bulgar Ordularının Istanbul kapılarını zorlaması, 500 yıldır Türk olan Rumeli’nin kaybı, Istanbul ve boğazların güvenli-ğinin tehlikeye girmesi, o zamanın devlet adamlarında siyasi yalnızlığımızın tabii bir sonucu olarak değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla I. Dünya Savaşı’na rastlayan günlerde Osmanlı devleti yalnızlıktan ve emniyetsizlikten kurtulmak fakat, Balkan savaşının kötü hatıralarının tesiri altında kalan her iki blokta Türk ittifakını küçümsemişler ve bu ittifakın kendileri için bir yük olmasından endişe etmişlerdi. Ancak, Alman Imparatoru, her iki blok arasındaki savaşta, Osmanlı devletinin hiç değilse bir kısım düşman kuvvetini meşgul edebileceği gerekçesiyle müdahale etmiştir.
Bu suretle Osmanlı devleti, kaderini alelacele, 2 Ağustos 1914’te “Üçlü ittifak’a bağlamıştır. Işte Çanakkale Zaferini yaratan kuvvet. 1914 yazında küçümsenen değeri hakkında yanlış teşhis konan bu Türk Ordusu’dur. Avrupa’da savaş bütün şiddetiyle sürerken, hareket harbinin yerini siper harbi almıştır. Bu cephede yarma yapmak ve kesin sonuç almak son derece zorlanmıştır. Halbuki “üçlü itilaf ”ın askere gücü günden güne artmaktadır.
Hareket sahası olarak Gelibolu Yarımadası’nın seçilmesi, bu bölgenin jeopolitik bakımdan çok büyük öneme sahip olma-sındandır. Boğazlar, Güney Rusya ve bütün Karadeniz kıyıla-rının açık denizlere olan tek çıkış noktasıdır. Harp halinde bu geçidin kapanması, Rusya içih hayati önem taşımaktadır. Zira, Rusya’nın insan ve hammadde kaynakları zengin, fakat sanayi ve mali imkanları sınırlıdır. Bunun için uzun ve sürekli bir savaşın gerektirdiği silah, cephane ve malzeme ikmalini temin edemeyecek durumdadır.
Bu durumda boğazlar doğu cephesinin en müsait ve hayati menzul hattını teşkil etmektedir. Bu geçidin açılmasıyla Rusya’yı takviye edecek, batı cephesinin yükünü hafifletecek, dolayısıyla savaşı kısaltacaktır. Osmanlı devletinin savaş dışı edilmesiyle, muhtemelen Balkan devletleri ve Italya “itilaf ” devletleri yanında savaşa katılacaklardı.
O zaman Ingiliz Bahriye Nazırı olan Churchill’in ısrarla üzerinde durduğu bu fikirlere önceleri pek itibar edilmemiştir. Ancak 1914 Aralık ayında başlayan Türk Sarıkamış harekatı üzerine telaşlanan; çok zor durumda kalan hiç değilse bir kısım Türk kuvvetlerinin başka Cephelere çekilmesini isteyen Rusya’nın yükünü azaltmak için, Çanakkale seferine karar verilmiş, fakat kesin neticeyi batı cephesinde arayanları darılt-mamak amacıyla önce sadece donanmayla ve zorla Çanakkale Boğazı geçilmeye çalışılmıştır. Her iki cephedeki kanlı çatışmalar ardından 1915 yılının Temmuz ayı sonlarında cep-heler kilitlenmiş, çatışmalar mevzi harbine dönüşmüştü. Gelibolu Yarımadasında bir sonuç elde edebilmek için Ingiliz General Sir Ian Hamilton, daha kuzeyde üçüncü bir cephe açmak gereği duymuştur. Burada amaç, sert direnme gösteren her iki cephe-deki Türk kuvvetlerinin geri hattına çıkarak kuşatmaktır. Hamilton, üçüncü cepheyi küçük ve büyük Kemikli burunları arasındaki Suvla kumsalına, takviye olarak gelen Ingiliz 9. Kolordusu’nu çıkartarak açmıştır. 6 Ağustos 1915 tarihinde Suvla Koyu’na yapı-lan çıkartmayla Çanakkale Savaşı bu bölgeye kaymış, Arıburnu’ndaki Anzak Kolordusu ile Suvla çıkartma kuvvetleri, dolayısıyla bu iki cephe birleşmiştir. Gelibolu Yarımadası’nın Müttefik kuvvetlerce tahliyesine kadar asıl çatışmalar bu bölgede olmuş, Seddülbahir Cephesi, kayda değer bir çatışmaya sahne olmamıştır.
5-6 Ağustos gecesi başlayan çıkartma gün boyu sürmüştür. Suvla Ovası’na hakim ilk kademe sırtlardaki üç Türk taburu, çıkartma birliklerinin ileri harekatını durdurmayı başarmıştır.
Ingiliz 9. Kolordusu’nun genel bir taarruz için düzen alması, 8 Ağustos tarihini bulmuştur. Ertesi gün, 9 Ağustos 1915 günü şafakta iki Ingiliz tümeni taarruz için ilerle-meye başladığı sırada Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey’in de taarruzu başlamıştı. Türk taarruzu, önlerindeki Ingiliz kollarını atarak ilerlemiş, öğleden hemen sonra Ingiliz 9. Kolordusu komutanı General Stopford, ihtiyatta tuttuğu tümeni ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir.
Birinci Anafartalar Savaşı’nın hemen ertesi günü, 10 Ağustos 1915 sabahı Mustafa Kemal, Kocaçimen Tepesi – Conk Bayırı hattında yeni bir taarruz yapmıştır. Albay Ali Rıza Bey komutasındaki 8. tümen ve 9. Tümen komutanı Yarbay Cemil Bey komuta-sındaki 9. Tümen’in taarruzlarıyla müttefik cephesi 500-1.000 metre geri atılmıştır.
Bu bölgedeki Türk taarruzunun başladığı saatlerde daha kuzeyde, Ingiliz 53. Tümen’i Yusufçuk Tepe ve daha kuzeydeki Küçük Anafartalar Tepesi yönünde taarruza geç-mişti. Yoğun topçu ateşleri ardından dört kez yenilenen taarruzlar gün boyu sürmüş olup iki Türk taburunun savunması, mevzileri korumayı başarmıştır.
Son muharebeler sonunda Arıburnu Cephesi’nde Anzak kuvvetleri eski hatla-rına çekilmiş, Anafartalar Cephesi’nde ise Suvla Ovası’nın sahil bandından kalmışlardı. Özellikle bu bölgede, hakim sırtlardaki Türk mevzilerinin ateşi altında kalmakta idiler. Müttefik kuvvetler üst komutanı General Sır Ian Hamilton, bu sırtların en azından kuzey kesimini oluşturan Tekketepe yükseltilerinin bir an önce ele geçirilmesinin gerekliliğini bilmektedir.

Geçmişi ve geleceği harmanlayan şehir:ÇANAKKALE

Seddülbahir Cephesi’ndeki Ingiliz ve Fransız birliklerinin ilk hedefi Kirte Köyü ve hemen kuzeyindeki Alçıtepe olmuştur.
Bu hedeflerin ele geçirilmesi için ilk müttefik taarruzu olan Birinci Kirte Muharebesi, 28 Nisan 1915 sabahı başla-mıştır. Taarruzun sol kanadında iki Ingiliz tugayı, sağ kanadında ise beş Fransız taburu taarruza katılmıştır. Türk savunması Ingiliz taarruzları karşısında tutunurken Fransız kesiminde yarılma noktasına gelmiştir. Cephe komutanı Albay Halil Sami Bey, hatların geri çekilmesi emri vermişken, iki bölüklük bir kuvvet, donanma topçusunun ateşinde bir gedik bularak hatları takviye etmiştir. Bunun üzerine geri çekilme emri derhal geri alınmıştır. Öğleden sonra Yarbay Sabri Bey, iki taburluk bir kuvvetle karşı taarruza geçerek müttefik cephesini kırmış-tır. Gün sonunda, müttefikler taarruz çıkış hatlarına geri çekilmişlerdir. Türk kayıpları 2.380, müttefik kayıpları ise 3.000’dir
Müttefik kuvvetlerin ikinci taarruzu, 6 Mayıs 1915 sabahı başlayan Ikinci Kirte Muharebesi’dir. 8 Mayıs’a kadar süren çatışmalarda Müttefik kuvvetlerin “bağlantı noktası”, en soldan taarruz edecek olan bir Ingiliz tugayıdır. Bu tugay, ilk günkü taarruzunda yoğun bir ateşle karşılaşmış ve ilerleyememiştir. Taarruz hattı, en sol kenardan başlayan bu engelle, en sağa kadar durmak zorunda kalmıştır. Sol uç, ilerle-yemeyince diğer birlikler de planlanan ileri harekata girişememişlerdir. Türk ateşinin en yoğun olduğu rapor edilen tepe, donanma ve sahildeki top bataryaları tarafından hallaç pamuğu gibi atıldığı halde, Türk tarafı-nın ateş gücünde bir değişiklik olmamıştır. Balonlarla yapılan hava keşfi de Türk mevzilerinin yerini saptayamamıştır. Ikinci gün merkez kesimden, üçüncü gün tekrar sol kanattan yapılan taarruzlar da aynı ateşle kaşılaşarak durmuştur. Üç günlük muharebelerin sonunda müttefik kuvvetler, en fazla 500 metre ilerleme sağlayabilmiş-lerdi. Müttefik kaybı 6.500, Türk kaybı ise 2.000’dir.
Müttefik kuvvetlerin üçüncü taarruzu, 4 Haziran 1915 tarihli Üçüncü Kirte Muharebesi’dir. Donanma topçusunun üç yönden, kara topçusunun ise cepheden geliştirdiği hazırlık ateşi ardından başlayan savaşta, Türk cephesinin sol kanadından Taarruz eden Fransız birlikleri yer yer Türk siperlerine girmişlerdir. Yarbay Selahattin Adil komutasındaki 12. Tümen’in karşı taarruzluyla bu siperlerden çekilmişlerdir. Sağ kanatta ise Ingiliz birlikleri Türk siperlerine girmiştir. Ikinci Topçu Bataryası komutanı Teğmen Arif Tanyeri’nin, 150 askeriyle ileri çıkıp cepheyi tutmasıyla Türk hatlarının kırılması önlenmiştir. Türk cephesi, Kirte Köyü’ne bir kilometre mesa-fede sabitlenmiştir. Izleyen 5 Haziran günü Türk 9. Tümen’in saldırısı başarılı olmamış, akşam saatlerinde Arıburnu Cephesi’nden kaydırılan Yarbay Hasan Askeri komuta-sındaki 2. Tümen’in taarruzu ise birkaç yüz metre ilerlemiştir. 6 Haziran günü ise küçük çaplı çatışmalarla geçmiştir. Üçüncü Kirte Muharebesi’nde müttefik kayıpları 7.500, Türk kayıpları ise 4.500 yaralı, 4.500 şehittir. Her üç taarruzun başarısız olması üzerine cephe komutanları, Ingiliz komutan H. Weston ve Fransız komutan Gouraund, tüm cephe hattında değil de, daha sınırlı bir hat-tan taarruzu gerekli görmüşlerdir. Böylece gerek piyade, gerekse de topçu unsurları daha dar bir cephede kuvvet merkezi (siklet merkezi) oluşturulacaktı. Planın ilk operas-yonu, cephenin en sağ (doğu) bölgesi olan Kerevizdere’de uygulamaya konulmuştur. 18 Haziran’da başlayan topçu ateşi üç gün boyunca sürdürülmüştür. 21 – Haziran günü Fransız birliklerinin taarruzuyla başlayan Birinci Kerevizdere Muharebesi’nde Fransız birlikleri, hedefleri olan tepeyi ele geçirmeyi başarmıştır.
Muharebelerde Fransız kayıpları 2.500, Türk kayıpları ise 6.000 kişidir
Bir sonraki Zığındere Harekâtı, bu kez cephenin sol kanadından taarruzu öngörmektedir. Zığındere ile sahil arasındaki Zığın sırtı boyunca üç tugayla ve Zığındere’nin karşı yamaçlarından iki tugayla taarruz etmektir. Zığın sırtı Albay Refet Bey’in komuta-sındaki 11. Tümen’in savunma bölgesidir. Zığındere ile Kanlıdere arasındaki bölge ise Albay Halil Bey’in 7. Tümen’i tarafından savunulmaktadır. Her iki tümen de tek tugaylıdır. Deniz ve kara topçusunun 26 Haziran’da başlayan bombardımanı üç gün sürmüştür. 28 Haziran’da iki saatlik hazırlık ateşi ardından başlayan taarruz, sağ kesimde Türk siperlerinin tümünde başarılı olmuştur. Bombardıman sonrasında Türk ön hat siperlerinde sağ kalanların tümü yaralı subay ve erattır. 800 metre mesafedeki Kirte Köyü’ne yapılan ileri hareket, topçu ateşiyle durdurulmuş, hemen ardından Türk karşı taarruzları başlamıştır. siperler 30 Haziran 1915 günü sabahına kadar birçok kez el değiştirmiş, sonunda Ingilizlerde kalmıştır. Zığın sırtının kuzeyinden 1 Temmuz 1915 günü iki kez yenilenen Türk taarruzu, yoğun topçu ateşi altında etkisiz kalmıştır. 5 Temmuz 1915 tarihinde Albay Hasan Basri Bey’in 5. Tümen’inin Zığın sırtına ve Albay Nicolai’nin komutasındaki 3. Tümen’inin Zığındere’nin doğu yamaçlarına giriştikleri taarruz ise sonuç alamamıştı.
Her iki kanattan yapılan taarruzların ardından bu kez cephenin merkez bölümünde taarruza geçilmiştir. Üç saat süren ve 60.000 bin top mermisinin kullanıldığı hazırlık ateşi ardından 12 Temmuz 1915 sabahı başlayan Ikinci Kerevizdere Muharebesi iki gün sürmüştür. Hazırlık ateşi ardından başlayan Ingiliz taarruzu, hiçbir savunmacının sağ kalmadığı ilk hat siperlerini almış, ikinci hat siperlerinde ise ağır kayba uğrayarak geri çekilmiştir. Öğleden sonra yedekteki Ingiliz tugayının giriştiği saldırı, üçüncü hat siperlerine girmişse de Türk karşı taarruzlarıyla yeniden eski konumuna çekilmiştir. Ikinci girişilen Ingiliz taarruzu, Türk topçusunun ateşiyle geri çekilmiştir. Savaş sonunda cephenin en sol yanındaki birkaç siper parçası işgal edilebil-miş, sağ kesimde ise Fransız birlikleri Türk siperlerinde tutunmayı başarmışlardır. Iki günlük muharebelerin sonucunda müttefik kayıpları 5.800, Türk kayıpları ise 9.700’dür.
Bu muharebeler sonunda Seddülbahir Cephesi’nde Türk kuvvetlerini atarak ilerlemenin olanaksız olduğu ortaya çıkmıştı. Müttefik kuvvetler komutanı General Hamilton, takviye kuvvetlerle Suvla Koyu’nda bir çıkartma yapmayı planlamıştır. Bu çıkartma harekâtının, Anzak Kolordusu komutanı General W. Birdwood’un önerdiği Sarı Bayır Harekâtı ile aynı tarihte uygulanmasına karar verilmiştir. Ayrıca Türk savunmasının dikkatini yarımadanın güney ucuna çekmek için Seddülbahir Cephesi’nde yanıltıcı bir taarruz planlanmıştı. Kirte Bağları Muharebesi olarak bilinen bu taarruz, 6 Ağustos sabahı Ingiliz birliklerinin taarruzuyla başlamıştır. Ingilizler, ilk hat siperlerine girmiş, ancak karşı taarruzla geri atılmışlardır. Taarruzun ikinci günü girişilen Ingiliz taarruzları, Kirte Köyü’nün güney batısındaki bir bağ alanının bir bölümünde tutunabilmiştir.
Sınırlı hedeflere yönelik, üstelik de bir yanıltma operasyonu olan Ingiliz taarru-zunun bu denli kayba rağmen başarısız olması üzerine General Sır Ian Hamilton, Seddülbahir Cephesi’nde hiçbir askeri harekâta girişilmemesi emrini vermiştir.

Geçmişi ve geleceği harmanlayan şehir:ÇANAKKALE

Seyit Onbaşı, Seyit Onbaşı, 1889 yılında Eylül ayında dünyaya gelmiştir. Havran Ilçesi Çamlık (Manastır) köyünde yaşamıştır. Babasının adı Abdurrahman, annesinin adı, Emine olarak bilinmektedir. Seyit Onbaşı, 1909 yılında Nisan ayının başlarında askerliğine başlamıştır. 1912’de Balkan muharebelerine katılmıştır. Savaş bittikten sonra terhisi verilemedi ve topçu eri olarak Çanakkale Cephesi’nde göreve başlatıldı. Çanakkale Savaşları’nda göstermiş olduğu kahramanlıkla-rınla adını bir kez daha Türk tarihine yazılmıştır. 18 Mart Deniz Savaşı anında, Rumeli Mecidiye Tabyası’nda ayakta kalan tek top vardı ve onun da mermi kaldıran vinci bozulmuştur. Seyit Onbaşı büyük bir güçlükle 215 Okkalık olan bu ağır mermiyi üç kez tekrarlayarak namlunun ucuna sürerek bu kahramanlığınla Ocean gemisi büyük bir yara almıştı. Seyit Onbaşı  1918 sonbaharında köyüne dönerek, sanatı olan ormancılık ve kömürcülüğüne orada devam etmiştir. 1934 tarihinde yürürlüğe konulan soyadı yasası ile “Çabuk” soyadını almıştır. 1939 yılında hastalanarak akciğerlerindeki rahatsızlık nedeniyle hayatını kaybetmiştir.Çanakkale Savaşları’nda Deniz Savaşları yapılırken Seddü’l-bahir açıklarında olan düşman gemileri Morto Koyu ile Seddü’l-bahir tepesini sürekli bombardıman altına alarak Türk mukavemeti giderek azalmaya başlamışlardı. Kendilerini Allah’ın korumasına bırakıp Türk birlikleri şehitlik mertebesine ulaşmayı çok istediklerine, kaçmak yerine son çabalarına kadar mücadele etmişlerdir. Bu arada bir Ingiliz gemisinden atılan büyük bir bomba Morto Koyu sırtlarındaki bir topçu birliğimizi toptan yok etmiştir. Içlerinde sadece Seyid Ali Çavuş sağ olarak kurtulmuştur. Çavuş etrafındaki gördüğü manzara karşısında duyduğu üzüntü ile dünyada eşi olmayan az görülebilecek bir olay gerçekleştirmiştir. Duyduğu üzüntü ve acı ile normalinde üç kişinin bile çok zor kaldırabileceği 257 kiloluk bombayı olduğu yerden tek başına kaldırdı, taşıdı ve topun namlusuna sürerek ateşlemiştir. Bu mermiyi göndereceği yeri biliyordu. Queen Elizabeth gemisinin bacasından içeri girerek gemiyi ortadan ikiye ayrılarak batmıştır. bu olayda, 257 okkalık koca mermiyi kaldırmış ve doğaüstü gücünü göstermiştir.

Geçmişi ve geleceği harmanlayan şehir:ÇANAKKALE