Seyahatim öncesi Viyana’yı ilk defa görecek biri olarak aslında çok da büyük heyecanlarım yoktu. Önceliğim fotoğraf çekmekti. Genellikle manzara ve doğa fotoğrafı üzerine çalıştığım için çok fazla bir beklentiyle gitmedim. Ama tabii ki Viyana beni yanıltacaktı…

ŞEHRE GIRIP VE otelden ayrılıp kendimizi sokaklara vurmamızdan itibaren Viyana, beni o benzersiz dokusunun içine almaya başlamıştı bile… “Fotoğraf olarak Viyana’dan pek birşey çıkmaz” diye somurta somurta gelen ben, fotoğraf makinamın sesleriyle o barok detaylı sokakları inletiyordum adeta. Hatta ilk gün 9 kişilik bir grup halinde gezdiğimiz için birkaç kez kaybolmuşluğum bile var.

İstikamet VİYANA!

Şehrin ortasından geçen Tuna Nehri’ni saymazsak, Viyana’nın herhangi bir doğal güzelliği yok. Ne bir dağ manzarası, ne de bir sahil detayı. Avrupa’nın pek çok şehrinde olduğu gibi doğal güzelliği olmayan ama insan eli ve ruhuyla güzelleştirilen şehirlerden biri hatta en güzeliydi. Her sokağın, binanın, çeşmenin, heykelin ve hatta bazen bir kaldırım taşının bile birer hikayesi olması, bir yandan Avrupa’da yüz yıllar boyunca sanat ve kültüre başkentlik yaparken diğer yandan içinde yaşayan insanların Avrupa standartlarının da üstünde hayatlarına devam edebilmeleri için şehircilik anlamında eksiksiz bir düzen ve sistemin entegre edilmiş olması büyüleyiciydi. Istanbul’dan gelen, yeşile hasret biri olarak, tarih boyunca bu şehircilik anlayışının ürünleri olarak şehrin içinde en önemli yeri kaplayan o muhteşem yeşil park ve bahçeleri, bünyesinde yetiştirdiği sayısız müzisyen, filozof, şair, opera sanatçısı ve önemli tarihi şahsiyetten hala ilk günkü gibi izler taşıması, Viyana’nın beni kendine hayran bırakması için yeterli sebepler arasında…

İstikamet VİYANA!

Günlük hayatın içinde sanatın yeri çok Günlük hayatın içinde sanatın yeri çok fazla. Kısa ziyaretim süresince bile pek çok ücretsiz müze ve galeriye rastladım. Özellikle Leopold ve Mumok müzeleri sadece birer sergi alanı olmaktan öte, kendinizi geliştirip ders alabileceğiniz, söyleşilere katılıp fikir çarpıştırabileceğiniz, alanında uzman kişilerden destek alabileceğiniz bir sanat kompleksi halinde şehrin göbeğinde yer alıyor. Hatta Mumok müze binasının önünden geçerken, şöyle bir tartışma programına denk geldim: “Bugün dijital sanat bu kadar ileri seviyeye gelmişken, hala eski stil boyama (yağlı, guaj, sulu boya gibi) teknikleriyle resim sanatına devam etmeye gerek var mı? Varsa neden?”… Günlük hayat içerisinde boğuştuğumuz soru ve sorunlardan ne kadar farklı öyle değil mi? “Yaşam standartları yüksekte olunca bu tarz soru ve dertleri oluyor insanın demek ki…” diye kendi kendimize gülüştük. Gelecek kaygısı gütmeden yetişen nesiller bu boşta kalan enerjilerini sürekli dünyayı güzelleştirecek fikirleri bulmak için kullanıyorlar. Her sabah uyandığında “Ne olacak bu memleketin hali?” diyen insanla “Guaj boya mı yoksa dijital sanat mı?” diyen ve hayatını buna göre yaşayan insan arasında illa ki fark olacaktı.

İstikamet VİYANA! İstikamet VİYANA!
Yeri gelmişken, insanlarını da pek sevdim. Insana saygı, güleryüz kişisel hak ve özgürlükler bakımından hayli tatmin edici seviyedeler. Misal; ben Viyana’dayken ülkemizde yaşanan talihsiz “şort” tacizini sosyal medya-dan öğrenirken, önümden Viyana’nın en işlek caddesinden üçerli beşerli, kadın erkek, genç yaşlı insanın sabah koşusunu spor kıyafetleriyle yaparken, kimsenin kimseyi bakışlarıyla bile taciz etmediğine şahit olmak yeterli bir örnek olacaktır.
Insanlar yaşadıkları şehri çok seviyor ve ülkelerine öylesine bağlı. Ama bize sürekli dayatıldığı gibi bir ırkçı yaklaşımları söz konusu değil. Kimse beni Türk olduğum için aşağılamadı ya da geri çevirmedi. Tabii ki onların da kendi hikayeleri, kendi tarihi gurur noktaları var. Bizler nasıl ki “Yunan’ı denize döktük” deyip bir Yunaninstan vatandaşı ile normal sohbet edip diyalog kurabiliyorsak, aynısını onlar da “Osmanlı’yı Avrupa’ya sokmadık, hem de 2 kez!” diye gururla anlatıyorlar ve yine de Türk’lerle diyaloglarını koparmıyorlar.

SÖZÜN SONU…
Pek çok seyahatimden “Hadi artık evime döneyim evimi özledim” diye dönmüş biri olarak Viyana’dan ayrılışım beni hüzne boğsa da, tekrar göreceğim günün ümidiyle Viyana’ya elveda dedim. Bence bu ayrılık çok uzun sürmez…