Önce Volkswagen’in kalbinin attığı Wolfsburg’da yer alan Autostadt’a gittik. Ardından Alman üreticinin günümüzde bir otomotiv devi haline gelmesini sağlayan modellerin en başında gelen Beetle ile Paul Pietsch Classic’e katıldık. Yani sizin anlayacağınız Volkswagen markasının geçmişini ve geleceğini yaşadığımız üç gün geçirdik.

ASLINDA BU SENEKI pilotluk kariyer hedefim, her yıl olduğu gibi Türkiye Ralli Şampiyonası yarışlarından birine katılmaktı. Ben gençlerle zamana karşı yarışmak için teklif beklerken, Alman dostlarımızdan 2016 Paul Pietsch Classic Rallisi’ne katılmak ister misiniz şeklinde bir mail gelince acı gerçeği kabul etmek zorunda kaldım. Sanırım artık yaşlanıyorum. Klasik otomobil yarışlarına katılan beyaz saçlı adamların arasına katılmamın zamanı geldi. Şaka bir yana benim gibi bir otomobil tutkunu tabii ki bu öneriye balıklama atladı. Bu ay dergide bir başka klasik otomobil rallisi macerası daha okuyacaksınız. 2016 Mille Miglia yarışa katılan sevgili dostum Volkan Demirkuşak, bir hafta boyunca bize ballandıra ballandıra yarışı anlatınca, Paul Pietsch Classic’e hiç düşünmeden beraber katılmaya karar verdik.Volkswagen Türkiye yetkilileriyle iletişime geçtik ve onların da yardımıyla Paul Pietsch Classic’e 1971 model bir Volkswagen Beetle ile kayıt yaptırdık. Madem Volkswagen’in bugünlere gelmesini sağlayan en önemli modellerden biriyle yarışa katılıyoruz o zaman bu otomobilin üretildiği fabrikayı ve şehri ziyaret edip havaya girelim düşüncesiyle yarışın yapılacağı Stuttgart’a gitmeden önce, Alman üreticinin kalbinin attığı Wolfsburg-Autostadt’a gittik.
Autostadt’a ikinci gelişim. Ilk kez 2000 yılında bu şehre geldiğim için hafızamı tazelemem açısından benim için çok yararlı bir ziyaret oldu. Buradaki Volkswagen fabrikası 1938 yılında kurulmuş. Yani bizim Paul Pietsch Classic’de yarışa katılacağımız Volkswagen Beetle ile yaşıt olan bir fabrikadan bahsediyoruz. Çünkü Autostadt, Beetle’ları üretmek için hayata geçirilmiş.

Kaplumbağa’nın üç günüKaplumbağa’nın üç günü
Autostadt’da yer alan otomobil müzesini gezdiğim zaman Volkswagen markasının büyüklüğünün bir kez daha farkına vardım. Daha evvel birçok farklı markanın müze-sini ziyaret etmiş biri olarak Volkswagen’in Autostadt’da sergilediği tavra hayran oldum. Volkswagen, Autostadt müzesini kendi marka-sının geçit töreni yapmak yerine bir otomobil kültürü merkezi haline getirmiş. Bu müzede hemen hemen her markanın dönemlerine damga vurmuş modellerine rastlamak mümkün. Bunlar arasında Volkswagen’nin birebir rakipleri de yer alıyor. Bence bu çok yüce gönüllü bir davranış. Aynı zamanda markanın kendine ne kadar güvendiğinin de bir göstergesi. Müzenin yer aldığı binada aynı zamanda çocuklara otomobil kültürü ve yeni teknolojilerle ilgili bilgilerin verildiği alanlar yer alıyor. Hatta çocuklara ehliyet verilebilen bir uygulama dahi bulunuyor! Küçük bir ekran takılı oyuncak Beetle’lar ile çocuklara hem trafik kuralları öğretiliyor hem de müzenin hemen yanında yer alan simulize edilmiş trafikte çocukların bu bilgilerini uygulamalı olarak değerlendirmeleri sağlanıyor. Kısacası burası sadece Volkswagen markasının en önemli üretim merkezlerinden biri değil aynı zamanda otomobil kültürünün yayıldığı dünyanın en önemli merkezlerinden biri. Bu işe girdiğimden beri otomotiv konusunda fikir sahibi olan bilgisine inandığım büyüklerim, Türkiye’de trafik terörünün en önemli çözümlerinden biri olarak otomobil kültürünün artırılması gerektiğini söylerler. Bu görüşe tamamıyla katılıyorum. Bence imkânı olanlar mutlaka çocuklarını Autostadt’a götürmeliler. Böylece belki de gelecek nesillere otomobil kültürünü bir miktar da olsa aktarmayı başarabiliriz.
Sırada heyecanla beklediğimiz Paul Piestch Classic var. Yarışın merkezi olan Stuttgart’ın yaklaşık 115 km dışındaki Donaueschingen’e vardığımızda hevesle kapalı park alanına yöneliyoruz. Kapalı park alanında teknik kontrolde olan klasik otomobilleri görünce kimimizin tüyleri diken diken oluyor, kimimiz de offff diye bağırarak hayranlığını dile getiriyor. Ilk Porsche 911, Ford Mustang, Martı kanat Mercedes SL ve Lamborghini Miura gibi otomobillere bakıp iç geçirirken kapalı parktan içeri çok daha ağır ağabeyle girmeye başlıyor ve bizim dikkatimiz onlara yöneliyor. 1930’lu yıllardan Bugatti’ler, Bentley’ler ve daha niceleri teşrif etmeye başlayınca 60’lı-70’li yılların yıldızları biraz yavan gelmeye başlıyor. 1930 model Bentley’in motor sesini duysanız ne demek istediğimi anlarsınız. Sanki 2007 model 2.0 lt bir WRC yanınızda çalışıyor gibi hisse-diyorsunuz. O kadar saat gibi, güçlü ve gürül gürül bir ses çıkıyor ki, bu otomobilin 1930 model olduğuna inanmakta güçlük çekiyorsu-nuz. Tam bu otomobillerin yanında kendimizi kaybetmişken Team Autostadt’ın otomobille-rini görüyoruz. Team Autostadt, tam altı adet Beetle ile yarışa katılıyor. Bu Beetle’lar ara-sında yer alan beyaz renkli Beetle’ın yanında Yaman Yılmaz-Volkan Demirkuşak yazısını görünce ister istemez etkileniyorsunuz. Otomobilimiz 1971 model 1302 Volkswagen Beetle. Yarışacağımız Beetle, 1.6 lt 50 HP gücünde bir makineye sahip. Daha önce bir kez Volkswagen Beetle kullanma deneyimim olmuştu. Ama o model 2000 yılında üretilen Brezilya çıkışlı otomobillerden biriydi. Yarışa katılacağımız beyaz Beetle, bana ilk bakışta çocukken izlediğimiz Herbie filmlerindeki Beetle’ları hatırlattı. Otomobille yaklaşık 500 km geçireceğiz. Bu tarz bir klasiği ilk defa bu kadar süre kullanacağım için açıkçası biraz heyecanlıyım. Volkswagen teknisyenlerinden otomobilin ince detaylarını öğrendikten sonra start saatini beklemeye başlıyoruz.

Kaplumbağa’nın üç günü
Klasik otomobil rallileri normal rallilere göre oldukça farklı. Bu tarz eski otomobilleri hız yaptırarak yormak yerine tamamen keyif amacı güdülüyor. Yarış iki aşamadan oluşuyor.Birincisi elinizdeki roadbook’la yolu bulmak. Ikincisi ise geçilen yollar üzerinde yer alan time trial diye adlandırılan, verilen mesafe ve zaman içerisinde finişten geçilmesini hedefleyen küçük challenge’lardan oluşuyor. Aslında bu yarışlarda iş pilottan çok co-pilota düşüyor. Çünkü roadbook tamamen co-pilotun elinde ve time trial’lerde de pilot sadece co-pilotun dediklerini uyguluyor.

Kaplumbağa’nın üç günü
Volkswagen Beetle’ın debriyajına hemen alışıyorum. Debriyajda hafif bir sertlik var ama bu rahatsız edici değil. Hatta bana keyif verdiğini bile söyleyebilirim. Fren pedalı biraz aşağıda kavrıyor ama alıştıktan sonra sorun yaşamıyorsunuz. Arkadan itişli ve arkadan motorlu bir otomobil olduğu için kendine özgü bir tutunması var. Daha önce de söylediğim gibi klasik otomobil yarış-larının doğasında hızlı gitmek yok. Ancak ben otomobili anlamaya çalıştığım için yarı-şın geçtiği nefis virajlı yollarda Beetle’ımızı biraz zorladım. Beklediğimden çok daha iyi yol tutuyor. 50 beygirlik bir otomobille ne kadar hızlı gidebilir ki diye düşünebilirsiniz. Evet 120 km/s civarındaki hızlara çıkması oldukça uzun sürüyor ama o hızlarda hiç kaymadan viraj dönebildiğini de gururla söyleyebilirim. Otomobille ilgili tek şikâyetim park ederken direksiyonunun oldukça sert olduğu yönünde. Klasik otomobil tutkunu Mert ise bunun bile ayrı bir zevk olduğunu otomobili daha iyi hissettirdiğini söylüyor. Aslında hiç de haksız sayılmaz. Günümüzde nefis otomobiller kullanıyoruz. Bazıları çok hızlı, bazıları çok konforlu, bazıları ise teknoloji üssü. Ancak 1971 model bir Volkswagen Beetle’ın sürücüsü ile kurduğu bağı yeni otomobillerde bulmanız çok zor. Altınızda tamamen mekanik bir yapı olduğunu hissediyorsunuz. Her vites değiştirdiğinizde ya da gaza bastığınızda otomobili kullandığınızı hissediyorsunuz. Bu insana değişik bir ego veriyor. Bu otomobili 500 km boyunca keyifle kullanmayı başardım duygusunu yaşıyorsunuz. Günümüzün otomobillerinde ise otomobil mi sizi kullanıyor siz mi otomobili anlayamıyorsunuz. Eski otomobillerin bozulması bile ayrı bir keyif. Aracımız ilerleyen kilometrelerde rölanti devrinde sıkıntı yaşamaya başladı. Teknisyenimiz geldi motor kapağını açtı ve beş dakikalık bir müdaheleyle otomobilimizi tamir etmeyi başardı. 2016 model bir Volkswagen Beetle’la sorun yaşadığınızı düşünsenize. Bırakın otomobili tamir etmeyi motor kaputundaki plastiği aşmayı bile başaramazsınız.

1971 Volkswagen Beetle ile katıldığımız 2016 Paul Piestch Classic’de aynı zamanda TV için çekim de yaptığımızdan geç kaldık ve bazı etaplarda zaman cezası aldık. Bu sebeple 105 otomobilin katıldığı yarışı oldukça gerilerde tamamladık. Ancak bu ilk tecrübemden anladığım klasik otomobil rallileri olimpiyatlar gibi. Derece almaktan çok yarışa katılmak ve bu havayı teneffüs etmek yeterli oluyor. Bir dahaki klasik otomobil rallimizde start almayı hevesle bekliyorum.