Ünlü oyuncu İpek Tuzcuoğlu ile dünden bugüne yaşamını, projelerini, planlarını ve tabii ki direksiyonda nasıl vakit geçirdiğini konuştuk.

Neye ilgim varsa onun eğitimini almak isterim

Oyunculuk hayali nasıl başladı? Hikayenin başını biraz anlatır mısınız?
Oyunculuk çok istediğim bir meslekti. Yapı olarak da neye karşı ilgim varsa onun eğitimini almak isterim. Mesela küçükken balerin olmak istiyordum ardından eğitimini aldım. Sonrasında balerin ve müzikal dansçısı olma isteğim tiyatro oyuncusu olma sevdasına dönüştü. O dönemde sinema oyunculuğu olsaydı onu da okumak isterdim fakat o zamanlar oyunculuk eğitimi sadece konservatuarın tiyatro bölümlerinde vardı. H.Ü Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümünden 1994-1995 mezun olmamla birlikte diplomalı serüvenim başladı. İlk kez TV dizisinde oynadığımda henüz 16 yaşındaydım. Adını hala hatırlarım, Evlilik Cüzdanı’ydı ve TRT’de yayınlanmıştı.

Hayat sadece oyunculukla mı geçiyor? Onun dışında profesyonel ya da amatör olarak yaptığınız farklı bir iş veya aktiviteler var mı?

Tabii ki hayır, ama çalışarak geçiyor desek yeridir. Oyunculuk dışında program sunuculuğu da yapıyorum. Aylık yazılarım oluyor. Sinema ve dizi senaryoları okuyarak ya da program formatları üzerine çalışarak da geçi-yor. En mutlu olduğum aktivitem şu dönem apartmanımızın bahçesindeki kediler… Sabah akşam mutlaka onları ziyaret ederim… Orası adeta rehabilite alanım da diyebiliriz. Evde de bir kedimiz var, onlarla geçirdiğim zaman bana pek iyi geliyor. Evde olduğum zamanların çoğu şu an için yaptığım iftar programından için araştırma yaparak geçiyor. Çalışma halinde olduğum her ne ise o konuyla ilgili araştırmalar yapıp yeni bilgiler öğrenmeyi seviyorum.

Asmalı Konak dizisinden önce de birçok projede yer aldığınızı biliyoruz. Fakat bu rol akıllara çok kazınan bir karakter olmuştu. Bundan sonrasında sizi en çok etkileyen karakter hangisiydi?
Şimdiye kadar yapmış olduğum bütün projelerde aynı titizlik ve disiplinle çalıştım öncelikle onu vurgulamak isterim. İz bırakan karakterler derseniz; sanıyorum ki Dicle…
O… Çocukları filmindeki Hatice karakteri, Düriye, Diğer Yarım’daki Meryem ve son iki filmde canlandırdığım karakterler diyebilirim.

En çok hangi ünlü Hollywood yıldızıyla nasıl bir rol oynamak isterdiniz?
Bunu pek düşünmedim ama sanırım Meryl Streep olurdu. Onunla her sahnemin olacağı bir film olsa onu doya doya yakından izlesem bir dolu şey öğrenirdim hayranı olduğum bir oyuncuyla oynamak isterdim.

Bize biraz da yeni projelerinizden bahsetmek ister misiniz? Son olarak Ankara Yazı isimli bir sinema filminde rol aldınız. Nasıl bir film oldu?
Sıkı yönetim döneminde, 1978 – 1980 yılları arasında geçen bir hikaye. Rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu’nun yaşamını, tutuklanmasından idamına kadar olan süreci işliyoruz. Diğer 80 dönemi filmlerinden farkının şu olduğu söylenebilir; filmin odağında ideoloji, ideolojik mücadele yok, sakat bir adalet mekanizması tarafından oğulları ölüme gönderilen bir ailenin duygu dünyasının, hamasete kapılmadan aktarılması var. Bir ailenin gözünden bakıyoruz dönemin acılarına ve hikayeye, ailenin dramını anlatıyoruz. Bir anne ve bir babanın, adil yargılanma hakkı tanınmayan, ne yazık ki idam edilen çocuklarının yanında durma ve yalnızlaşma halleri…
Emeğimin karşılığını aldığım bir film oldu diyebiliriz aslında. Çok güzel geri dönüşler aldım. İyi ki bu projenin içinde olmuşum dedim. Oynadığım rol; acıları, kederleri çırpınışları olan dramatik bir karakter. İlk defa bu hayatta izi olan gerçek bir karakteri oynadım. Ülkücü camianın Zeynep Ana dediği birini canlandırmak büyük bir sorumluluktu aynı zamanda. Kendisiyle yapılmış röportajları ve videoları seyredip dönem araştırması yaptım. Çekim süresince de  Zeynep Anne’nin maneviyatına çok  dua ettim. Beyaz perdede İpek değil Zeynep Ana olsun diye bir çabam oldu. Çok şükür ekip olarak bunu da başardık.

Biraz da sizin sektöründışına çıkalım ve otomobilden bahsedelim… Günlük hayatta otomobil kullanıyor musunuz? Bir otomobil sizin için ne ifade ediyor? Başka bir deyişle bir otomobilden neler beklersiniz?

Sürekli…İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsanız eviniz ve iş yerinizden sonra vaktinizin en çok  geçtiği yer otomobilinizdir. Bendeniz için de öyle Allahtan otomobil kullanmayı çok severim ve keyif alıyorum. İstanbul trafiğine rağmen eskiden de öyleydi hala bu keyifli hal devam etmekte. Aracımda mutlaka tesbihim vardır, su, bisküvi ve hurma…Bunları eksik etmem. Belli mi olur? İstanbul trafiği bu, bir bakarsınız 15 dk’lık mesafe bir saate çıkar. Radyo olarak da Voyage dinlerim sürekli. Otomobilden beklediğim ise; güvenlik önceliği… Yol tutuşunun iyi olması önemlidir. Olağanüstü konfor ve lüks aramam. Havalı değil güvenli olsun yeter…

İstanbul trafiği malum. Sinirli misinizdir? Bu keşmekeşte otomobilin içindeyken neler hissediyorsunuz?
Tedbirsizliklere kızarım. Sinyal vermeden dönen ve pat diye duranlar… Allah korusun kazaya sebebiyet verecek kullanım hataları ve trafik kurallarını ihlallerine fazlasıyla sinirleniyorum. Biraz kuralcıyım anlaşıldığı üzere. Arkamda araç olmasa bile sinyal veririm. Bir de trafikte inatla sol şeritten aheste aheste boğazda tekne sefası yapar gibi gidenler vardır, işte onlar İstanbul trafiğinin tıkanmasına sebep olanlardır.